top of page

irfan Temel

 

itrefmaenl@hotmail.com

 

SENİN DÜŞLERİN YETER BİZE                                                                              Orkun Temel 20 Eylül Anısına…

 

abi neredesin?

ben güçlüydüm  ama artık dayanamadım

son dinlediğimiz müziği, gel balkonda bir daha aç

yavaş, kabul etmezsin gibi

yanına düşmeden geleyim…

sen bana o zaman, daha sıkı sarıl abim

abiciğim ne olursun

bundan sonra beni düşlerinde bile dövme

ben inan ki senin yanında mutlu oluyordum

ve seni çok ama çok seviyordum

abilerin en güzeli…

küçükken yanına almadığında, o köydeki oyun alanına

ve dövüp kovduğunda kızarak, bağırarak bana

ben ısrarla kaçıp yanına geldim

çünkü arkadaşım, yaşıtım yoktu benim

ben sadece senin arkadaşlığını istedim

içinde abiliğini taşıyan, sıcacık…

şimdi elim kolum bağlı, takadım da kalmadı

yoksa yine gelirdim bir delikten sızarak

koş gel yanıma abim

kaldır müziği yarıda kesmeden…

hoşçakal abi

artık çok uzaklara gidiyorum

bana düşlerimi getir, çocuksu arkadaşlığını taşıyan

bana kendi düşlerini de getir benimkine benzeyen

bana kapımı erken çalan, olgunluğumu değil

çocukluğumu getir abiciğim…

bana poşetler dolusu, yasaklı meyvelerimi getir

muzu bol, kavunu kesilmiş olsun, sulu sulu karpuzlar

elmayı çöpüyle yemeden, onları da ağzımda ıslatayım...

bana duvardaki sazımı

söylediğin yasaklı türkülere, sararak getir abim…

çocukluğumuzda uçurduğunuz

benim ta uzaklarda baktığım, o rengarenk uçurtmayı getir

gökkuşağına dolayayım ipini…

bana hastaneyi değil, okulların ilk zilini

belediye otobüsü değil

okul servisinin en arka yaramazlığını getir abim…

bana yarının değil, bugünün düşlerini

acıma değil, şevkat

üzüntü değil, sevinç bilyeleri getir…

özge’nin kıcıklığını

tacim’i, diren’i, onur’u, ezgi’yi, dilan’ı, baboş’u

ve doğmamışlarını da katarak, sar onları kendine

sıcaklığınla getir ne olursun…

bana annemin o sıcak elini

senin yufka yüreğindeki sevgiyi getir...

abiciğim bana ölü baba değil

kucağında oynayacağım baba ve oyunlar getir…

bana abi 3 dilim baklava getir

haftanın 3 günü diyalizde gibi

tadı damağımda kalan, herşey gibi…

tuzsuzluğu değil

size bakmadan

kana kana içeceğim suyu getir

köy kuyumuzdan, söğüdün kökleriyle çektiğinden olsun abim…

bana ağıtları değil

elimde sen ve annemli halayları

bensiz düğünlerdeki davul sesini

hastanede kulağımda çınlayan zurna sesini de getir...

bana hastane pijamalarını değil

okulumun mavileşen önlüğünü getir

siyah hayatları renklendiren gök gibi berrak

bulutları getir, yakalığım olsun bembeyaz…

ve derslerindeki en ön sırayı getir, yaramazlığıma katlanarak...

kolumda sızılar, yaralar ve iğneler değil

künyeler, dövmeler getir

gülen bir çocuk resmi olsun dövmem …

 

bana tuvaletleri getir, gecekondu evimizin

uzun uzun işeyeyim

dökeyim içimdeki üreleşmiş sızımı…

yağmuru getir abi, ilk aşkımı

bana sırılsıklam yağan, şemsiyesiz, gök gürültüsüz…

toprağını eştiğim, oyun yalnızlığımı getir

köy evimi, bahçemizi, inekleri sürdüğüm o değneği

ve aman unutma o tekerleği getir

bir ehliyetsiz, bir emniyetsiz

evin etrafında çevirdiğim…

abiciğim daha fazla içebilir miyim

daha fazla yiyebilir miyim, diyeceğim sağlığımı getir…

abi ne olursun, mezarıma gel

kimsesizken gel, yetimken gel

su getir kova kova, çok susarım bilirsin

üstüme kokulu güller yetiştir, bir de kardelen

suyu bol bol içen çiçekler yetiştir, abilerin en güzeli…

gel abim, bilirsin sana olan düşkünlüğümü

bir imanlının bile, orucunda sabırsızlandığı o susuzluğa

ben altı yılımı verdim, sabrı içimde sopa yaparak

hastaneye gitmediğim, uyumak için yediğim sopaya benzer…

ama tanrı mı, allah mı, bilmem her neyse, anlamam

sevmedi beni anlamadı, imana gelmedi…

ben nefsime hep hakim oldum

yemedim yasaklı olanı, içmedim fazlasını

ama yine olmadı

o yukarıdaki her kimse sevmedi beni…

gel abim, hep hep yanıma gel

altı yıldır o çocuk aklıma sığdırabildiğim şeyleri

bir bir anlatayım sana, bayram sevinciyle, ağlamadan…

ve biliyorum abi

seninde anlatacağın o kadar sorunun ve dersin var ki

ne olur sende arifede gel

önce söz büyüğümüzün, su benim, bir tasta su…

sende bana anlat

bunu her şey gibi çok sonraları fark edeceksin

biz dost gibi kardeşiz…

gel abim

ama ne olursun ağlama

çünkü biz ikimiz her zaman güçlü olmalıyız

aynı babamız gibi…

o da hastalandı, bizler için çalıştı, hastalandı

hastalığının belirtileri olmasına rağmen gelmedi, çalıştı

bizler büyüyelim diye, uzaklarda sınır dışlarında

savaş alanlarında, radyasyonlarda, yatağında boş kovanlarla yattı

gurbette kaldı, hüzünü taşıdı, yolladığı ses bantlarında

ölümü getireceğini bilmeyerek, bir hediye paketinde ağıtlı…

bizde babamız gibi olmalıyız

ve ölürken bile

sessizce, uzatmadan, aniden gitmeyi öğrenmeliyiz...

biz bu evin erkeleriyiz abi

babamla kaçtık, burada yatıyoruz soğuk ama

bütün yükü sırtına verdik, bu bile çok daha soğuk

ve sende bütün yükü sırtında taşıyorsun

düşsen bile kalktığını babamla görüyoruz, biliyoruz…

mezarlarımıza tek tek gel abim

hayatta kimseler seni dinlemese de, anlamasa da

biz seni dinler ve anlarız…

ben gelemiyorum, biliyorsun ne olursun yanıma gel

bana son dinlediğimiz müziği de getir

babama da, annemin eşarbına sarılı biraz umut…

abim babam senin için çok endişeleniyor

benden duymadın olur mu

ama ben abime güveniyorum sonsuza kadar…

abim babamla yanyana yatıyoruz biliyorsun

arada bir konuşuyoruz, annemiz sana emanet

babam yitince, her şeyini kaybetti annem

ama bizlere sarıldı, bizlere sobalar yaktı

tezeği bol, odunu az…

bizler için gençliğini, yaşlılığını, ömrünü verdi.

abim, annem bana adana’daki, hastanede çok baktı

sandalyelerde uyudu çoğu zaman

o yüzden ona çok kızdılar, anlamadım ama ben

o anlatmadı siz üzülmeyesiniz diye

benim yemeğimi yedi, arta kalanını sadece

beni hastanelere kaldırdı, otobüslerde elimi tuttu

diyalizlerde üstümü çıkardı, pijamalarımı giydirdi

haftanın 3 gününü hep bana ayırdı, ağlamadı görmedim

size ağladı mı sonraları, ağıt yaktı mı uzun uzun, yasaklı dilimizle

nenemin konuştuğu yani…

abim annem bunları niçin yaptı biliyor musun?

büyüyüp adam olayım diye, ona babam gibi bakayım diye

aynı şimdi senin yaptığın gibi

bizden uzaklarda, karı bol memleketlerde…

ama ben başaramadım…

 

abim anneme hiçbir konuda kızma, bağırma

onun elinde kalan son umudu sensin

ve aklı, gönlü hep sende

onu yanından ne olursun ayırma

ve en iyi sofrayı, en güzel torunları, ona sen sun

benim adım olsun birde

yanına birde umut’u ekle, ne olursun…

abim annem gibi elif ablamı da yanında ayırma

elif ablamı çoğu zaman anlayışla karşıla, hoş gör olur mu

o hastalandı, çok saf şimdi, çocuk gibi

ona asla kızma abi

biz onu çok seviyoruz ve üzülüyoruz

gerekirse benim için, bana yapmadığın

okumayı öğret, yazdırarak….

biliyorsun, onun büyük bir ihtimal, bir kocası ve çocukları

olmayacak

inşallah olur, dua edeceğiz bunun içinde

o yüzdendir çocukları hırpalasa bile çok sever…

solmaz ablamın bundan sonra, bari destekçisi sen ol abim

o yanlış yaptı biliyorum, ben şeresiz dedim çocuk aklımla

amcalarımı sevdiğim için, amcam bana saz aldığı için

sen kimin ekmeğini yersen, onun sazını çalma abim

solmaz ablam çok yalnızlaştırıldı, yalnız kaldı hastalandı

beni bile tedavi için o yurtdışında göremedi, ağladı gizlice

yanında sadece o hastalığın ipleri, ilaçları, yalnızlığı vardı…

elif ablam çok sevsin, mehmet’i, beritan’ı

benim ve babam yerine, hırpalaya hırpalaya

babamın ilk torunları onlar, benim ise ilk yiğenlerim

dayı olmak çok güzel abim, amcalık nasıl olacak bilmem!

ben o konulara karışmam ama annemi bu konuda da üzme…

nenemizde artık yanımızda

babam, ben, barış abim, dedem, sakine halam burada…

xucce, musa amca ve diğerleri diğer yerde yeni mezarlıkta

bize ayrılanan yerlerde, sıralıyız, yanyana

gözyaşında bir boncuk gibi, bayram erzaklı,

meyve suyulu ve bisküvili

bizler şanslıyız yine de, yenide olsa, eski de olsa
bir mezarlıkta mezarımız var

mehmet abilerin mezarı bile yok

kimsesizler mezarlığıdır, mezarları bir nurhak...

babam dedi ki:‘’Oğlum nenesini benim son dilediğim gibi evinden ayırmadı. Onu yalnız bırakmadı. başka evlere yollamadı. aldı onu da annesi ve elif gibi dersim’de derslerine
kattı yaşanan…. ’’

ve sonunda nenenin “evimde, kapımda, ocağımda, emeğimin
önünde’’
öleceğim vasiyetini, sen ve mustafa amca yapmışsınız.

evinde, kapısında, yani kendi ocağında

çocukları, torunları ve arada bir çektirdiği gelinleri ile

bizim yanımıza, ona ayırdığımız yere getirdiniz abim

nurhak dağı manzaralı mezarlığımıza…

babam bu yüzden sen ve amca ile gurur duyuyor

son olarak abim

biz burada bir olaya çok üzüldük, ağladıkta

ama yanına yanı başına gelemedik, hastanelere…

abim sen o kadar güzelsin ki

herşeye rağmen hayat çok güzel

burası çok soğuk, köy döşeğine sarıl

misafir odamızda asılı olan sakallı dedenin dediği gibi:

“ sen birini çok seviyorsan, o da seni çok seviyorsa, bütün malını mülkünü sat peşinden git.
sen birini çok seviyorsan, o seni sevmiyorsa, yine bütün malını mülkünü sat ama bu sefer olabildiğince uzak kaç. . ”

bence sende böyle yapmalısın abim

sen o kadar zor şeylerden geçtin ki

bunu da bunlar gibisini de atlatırsın boşver…

ama ne olursun, o ilaçlarını düzenli iç abim…

sen benim gibi hasta çocuklara

ve sağlıklı olanlarına lazımsın

abiliğini onlara ver benim için …

ve abim bir sözünü gizlice okudum, gizlice yazdığın kağıdında

“düşenin düşü olmaz. ’’

senin düşlerin yeter bize abi…

ölüm gurbette en uzun yol ise

yollar geçip, dağlar aşıp

vurulup yaralansam bile

her gece, ne olursun, kovmadan, bundan sonra en azından

düşlerine yaralı düşlerimle girebilir miyim abim?

 

İRFAN TEMEL- KARALAMACA YAZGILAR- CİNİUS YAYINLARI-2010

(Yazarın ve yayınevinin izni ile yayınlanmıştır.)

Yayın Tarihi: 17/03/2016

bottom of page