SANA EKMEK ARASI DÖNER ALACAĞIM YAVRUM !
9-10 yaşlarındaydım, sanırım. Henüz böbrek hastalığı ile ilgili olarak zaman zaman ürem yükseliyor, tansiyonum çıkıyor, birkaç hafta hastanede mecburen yatıyordum. Hastanede annem yanımda refakatçi olarak kaldığı halde yatıp çıkıyordum. Taburcu olduktan sonra düzenli kontrollere gidiliyordu. Bu kontrollerde kan tahlilleri ve rutin kontroller yapılıyordu.
Yine o günlerden birisiydi. Randevum gelmişti. Sabah hastaneye gidecektik. Annem kaldırdı beni sabah sabah , “haydi gidiyoruz” diyerek hazırlanmamı istedi. Çapa Tıp Fakültesi’ne gitmek için, evden çıkıp otobüs durağına gider, gelen otobüse biner, hastanenin yolunu tutardık.
Ben bazı zamanlar otobüste yer olmadığında annemin kucağına oturur gibi yapar, omuzuna kafamı koyar, o şekilde az da olsa uykumu alırdım.
Annem bana şöyle bir vaatte bulunurdu yolda giderken: “Eğer tahlil sonuçların iyi çıkarsa (üre, kreatinin,vs) sana yarım ekmek döner alacağım”. Bunun heyecanı ve sevinci hep içimdedir hastaneye gidene kadar.
Belki o yaştaki yaşıtlarımın, çok da ilgisini çekmeyecek bir ödül bu ama; benim için çok ama çok değerliydi. Çünkü sürekli diyet yapmaktayım; tuzlu yiyemem, proteinli yasak, yumurta, et süt, tavuk muz vs yasaktı. O yüzden ayda bir kere de olsa bu yarım ekmek döner hayali çok ama çok büyük bir şeydi benim için.
Çapa Tıp Fakültesi’nin olduğu durakta inip, randevumuzu aldığımız laboratuara gelmiştik. O zamanlar Çapa Tıp Fakültesi Çocuk Nefrolojisi bölümü vardı. Oranın laboratuarında, sabah idrar örnekleri alınır (ne kadar güzel tahlil için idrar bile varmış, bende o zaman). Bu arada, tahliller yapılacağından, hastaneye de aç karnına gitmek durumundaydım. O laboratuarda zemin katta kan örnekleri de vermem gerekiyordu. Yine annem yanımda birlikte sıraya girdik. Sabah sabah aynı amaçla gelen hastalar kapıda bir kalabalık oluşturmuşlardı.
Sırasını bekleyenler, annesine yaslanmış beklerken uyumuş çocuklar, ağlayan bebekler, hepsi birden bekliyorlardı. Ama ben hiç beklemezdim. Sağolsun; sanki annem de şeytan tüyü vardı. Annem orada bizlerle ilgilenen tüm çalışanlar tarafından bilinir ve çok sevilirdi. Çok tatlı dilli olduğundan annem bir şekilde beni sıra beklemeden kan odasına aldırırdı. Girerdik kan alma odasına; kan alan bir Cemil abimiz vardı. Eli öyle hafifti ki; iğneyi ne zaman damarınıza girdi, ne zaman kan aldı anlayamazdınız.
Nihayetinde kanlarım da alınmış olur ve diğer bekleyenler gibi, annemle birlikte, sonuçların çıkmasını beklerdik.
Tabii ki; ben uykusuz ve aç olduğum için bitkin düşer ve bu arada başımı annemin omuzuna koyar uyuklardım. Bu şekilde kan ve idrar tahlili sonuçlarını beklerdik. Annemde benimle birlikte aç kalmasına gerek olmadığı halde ne bir şey yer, ne de içerdi. İçinden gelmezdi, boğazından geçmezdi, sanırım, ben yiyemediğim için. Anne yüreği işte.
Ve o an gelir, sonuçlar çıkmıştır. Poliklinikte Nefroloji Uzmanına sonuçları göstermek için tekrar gideriz. Bende bir heyecan başlar. İnşallah iyi der doktor, inşallah iyi der de yarım ekmek arası döner alır, annem bana.
Doktorun cevabı olumludur. Ömer tahlillerin çok güzel der bana. Annem bana bakar, ben anneme, gözlerle anlaşırız. Bende bir sevinç, bir sevinç. Yarım ekmek döner, düşünsenize, döner diyorum size. Bu ne kadar önemlidir benim için bilseniz. Belki de Hilton’da kral dairesinde yenecek en pahalı yemekten bile değerliydi.
Hastane çıkışında devamlı gittiğimiz bir büfe vardı. Direkt oraya, sevinçle, annemle giderdik. Annemle oturur, ben dönerimi yemeye, annemde kaşarlı tostu yemeye başlardık. İştahı pek olmayan, normalde bir dilim ekmeği bile zor yiyen, ben, yarım ekmek döner i nefes almadan yanında ayranla nasıl yerdim görseniz şaşardınız. Sanki 40 yıl aç kalmışım.
Bu da böyle bir anımdı arkadaşlar, hatırladıkça duygulanırım hep, paylaşmak istedim. Eminim ki; özellikle küçük yaşlardan beri bizim hastalığımızla mücadele eden arkadaşlarımda da ne anılar vardır, neler yaşamışlardır, kim bilir?
Her şey gönlünüzce olsun.
Sağlıcakla kalın. Saygılarımla…
Yayın Tarihi: 02/04/2016