Doç. Dr. Metin Sarıkaya
Nefroloji Uzmanı
S.B. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi
KIZIM SELİN'E MEKTUP...
Daha dün gibi, hep kucağımda taşıdığım, durmadan yanaklarını öptüğüm, ilk göz ağrım kızım. Artık büyüdün, bir üniversite mezunusun ve babanı bugüne kadarki gözlemlerinden az çok tanıyorsun. Ama gün gelir, baban kendisini tanımasını bir de bu yaşlarındaki senden ister ve ona kendi izlediği yolu anlatmak ister. Bunun için ve başka hiçbir şey için beni anlaman dışında bir beklentim yok, kızım.
Sadece 50 yıllık yaşamında 18 yaşından beri inandığım değerleri senin de bilmeni isterim. “Dedemiz nasıl biriydi” diye bir soruya vereceğin cevap çok kısa; “ Aptalın biriydi” olabilir. Veya “ benim taşıdığım değerlerin kaynağı oydu “ diyebilirsin. İşte bu mektup torunlarıma vereceğin cevabı içten düşüncelerle anlatıyor.
İnsanların bir çok yönü var, sen dilersen “başarılı, bilgili bir doktordu, ama para konusunda tam bir rezaletti” diye ekleyebilirsin. Benim değer yargılarım içinde para olmadı, ama sizleri de kimseye muhtaç etmedim, şükür. Devlet doktorluğunun manevi yeni uzmanlar yetiştirme hazzı, özel hastanelere hep ağır bastı. Neyse, ben mektubuma bir yerden başlayayım, artık kızım.
Kör görmez, sağır duymaz, kızım. Ancak bu hayatta gören körler de, duyan sağırlar da vardır. Ama bunların çoğu, gören körler ve duyan sağırlardan olmanın ötesine geçemez. İşte bu gören körlüğün ve duyan sağırlığın nedeni cehalet ve dogmatik düşünceden gelir, kızım.
Doğa, azimli bir insanın görmeyen gözüne ışık verir, duymayan bir insana besteler yaptırır. Bu tür mucizeler, ancak merak, eğitim ve senden öncekilerin akıl süzgeci olan felsefe bilgisi ile gerçeğe dönebilir, sonrasında o kişi görmeye, duymaya ve sorgulamaya başlar. Üstelik bunun için bir ömür harcamak da gerekmez. Platon’un dediği gibi, tüm bilginin temeline erişmek alsa alsa yirmi yılını alır, insanın.
Sonra bir zamanlar kör olduğunun, bir zamanlar sağır olduğunun farkına varırsın, çünkü ne duydukların, ne de gördüklerin akıl süzgecinden geçip sana gelmemiştir, kızım. O her duyduğun şeyi, her gördüğün şeyi doğru bellemiş isen, bu yaşadığın toplumun, toplu hallüsinasyonundan, toplu cinnetinden ve toplu cehaletinden öte nedir ki.
Dünyaya geldiğin gibi üryan gitme! Beynin değişime, gelişime aç ve açıktır. Eğer herkesle aynı düşüncedeysen, bil ki çoğunluk gibi gören kör, duymayan sağır olmuşsun. Eğer birey olmayı başardıysan eğer, her bilginin peşinde gerçeği aramışsan, eğer beynin her duyduğunu süzgeçten geçirmeden kabul etmiyorsa, işte o zaman babanın kızı olduğun zamandır.
Nereye gittiği belirsiz körlerin ve sağırların yolunu reddedip, kendinden kat be kat cahillere katılmamanın mümkün olduğunu artık görmüşsün, demektir. Ve beni bir nebze anlamışsındır.Anlamanın ve aydınlanmanın mutluluğu ile yaşamak, hayatın anlamını çözmektir.
Anlamak, hayatın sırlarını çözmeye çalışmak, bilinmeyeni aramak, tek bir cevapla herşeyi çözdüğünü sanmak, ama aslında sadece bu çözümün, bir çok yeni soruları beraberinde getirdiğini bilmek, şu kısa ömrümüzü bilgiye ulaşma çabasıyla geçirmek, yani merak tutkusuna kapılmak, tüm bunlar birer tercihtir. Özünü bu tercihe adayıp ona göre yaşamak, sosyal bir varlık olan insanın önem vermesi gereken yegane şeydir.
Merak tutkusu da bunun en kişisel örneğidir. Bu dünya, gözü dönmüş, ruh hastası ve milyonlarca kör ve sağırı etrafında toplamış Cengiz han, Hitler, Mussolini, ve şimdiki nice psikopatlara kalmayacaksa, bu sizler gibi akıl süzgecinden geçmiş nesillerle mümkün olacaktır, kızım.
Topluma faydalı örnek bir birey olmak, faydalı bireyler yetiştirmek, doğayı sevip korumak, en küçük hayvanın bile yaşam hakkına bir insan kadar saygı duymak ve onları korumaya çalışmak, işte budur birey olmak, kızım.
Bunların ötesinde beraber yola çıkacaklarına dikkat et. Dünya bir misafirliktir. Misafir olarak gittiğin evden çalabildiğini götürmeye çalışmak gibi saçma bir şekilde, para ve mal peşinde koşmak gibi beyhude çabalardan uzak durmak, ancak bilge bir faniye yakışır.
Kendi malı mülkü ve varlığıyla başkalarına tepeden bakanlar aslında çukurun dibindedir, ama farkında değildirler. Çünkü farkına varmak ve farkındalık fikrine sahip olmak, mal ve mülk sahibi olmakdan zordur. Cehalet, herşey senin olsa da bir hiçliktir.
Bilgi ise zenginliktir, bilime inanmak gerçek inançtır. 400 küsür farklı cevap sunan inanç mı, dünya düz diyen inanç mı, güneş dünya etrafında dönüyor diyen inanç mı, yoksa 2+2 eşittir dört diyen bilim mi doğrudur. İnançta kesinlik arama; çünkü tüm inançlar er geç yalanlanacak ve bu da, bilginin artışıyla olacaktır, bilgi ve bilim en büyük zenginliğindir, kızım.
Ünvan sahibi olmakla, para sahibi olmakla, güç sahibi olmakla hiçbir şekilde bir bilgeden üstün olamazsın, o bilge ki kendini hiç kimseden ve hiçbir bitkiden, hayvandan dahi üstün görmez. Hayatını bilgiye ve onun getirdiği tüm güzelliklere adar, onları sever, korur, binlerce can kurtarır, bunları bir beklenti, bir ödül (cennet) için değil, insan olmanın gerekliliği olduğu için yapar. İşte tüm bunlara sahip birisi, hayatın gerçek anlamı ve amacını başka bir nedene yüklemez.
Bu anlam ve amacın peşinden gitmek, onu görüp anlayabilme çabasına girişmek zordur, yolu uzundur, emek vermeni ister, ama gerçeği görmenin tek yoludur.
Tüm bunlara ulaşmayı, insanlara anlatmak veya böyle olmalarını istemek için yapmazsın, herkes kendi anlam ve amacına bırak kendi karar versin. Sen bununla görevli değilsin.
Merak tutkusu, başkalarının değil, kendi sorularının yanıtlarını aramaktır, kendi yaşam amacını ve anlamını bulmaya çalışmaktır. Çünkü diğer insanların her biri yaşamın anlam ve amacını merak ederse kendisi bulur, onu arar ve birbirinizi bulursunuz, kızım.
İnsanlar, isterse koyunlar gibi sürüye katılır ve kendisine bir çoban bulup hayatı boyunca peşinden giderler, isterse kendi toplum ve çevresinin tüm kural ve düşüncesini kabul ederek yaşarlar veya tersine merak tutkusu ile bilgi deryasına dalarlar ve oradan bir dünya vatandaşı olarak çıkarlar. Sınırsız bir fikir özgürlüğü ile yaşarlar.
Bir sürüye ait olmayı seçip çobanın peşine takılmayı seçmek, geçmişi ve bugünü ile bütünü görebilmek çabasından ve birey olmaya çalışmaktan çok daha kolaydır. Bu yüzden kendini sadece bir insan sürüsünün parçası olarak kabul etmek bir cahil için kolaydır.
Birincisi olmayı seçmek için hiçbir şeye, eğitime bile ihtiyacınız yoktur, illa ki bir çoban çıkıp, herkesi istediği yere çeker. Çektiği yerlerde ölüm, kan, ideolojik savaşlar herşey sürünün yönünü belirler. İkincisi olmayı seçmek için eğitimli bilgili ve merak tutkusuyla dolu olan özgür düşünceli bireyler olmak gerekir. Sorgulamayı, nedenleri ve sonuçları düşünür, ölüm ve savaş karşıtıdır. Bilir ki, hiçbir canlıyı öldürmesi için mantıklı bir sebep yoktur, bilir ki; kimsenin emri ile özgür bir birey can almaz ve canını vermez.
O kararlarını kendi veren, fikri hür bir bireydir. O yüzden merak tutkusu ile kendisini geliştiren insanlardan olmak gerekir; tüm dünya, tüm doğa, tüm canlıların ve insanların geleceği için merak tutkusu en kutsal zorunluluk olmalıdır. Geleceğimizi iki şey belirleyecektir: Cehalet ve dogmatik sürülere katılmak ile bunların getirdiği tüm kötülükler insanın sonu olacaktır.
Yahut Einstein’in dediği gibi, merak tutkusunun getirdiği tüm bilgi ile kutsanmak ve onun getirdiği tüm güzellikleri yaşayarak dünyamız ile bütünleşmek, onu tüm güzellikleri ile yaşamak ve yaşatmak, dünyamızı devamlı olarak koruyup kollamak olacaktır, kızım...Gözlerinden öperim.
Yayın Tarihi: 16/06/2019