KAFAMDA SORU İŞARETLERİ !
Hikayeme neresinden başlayacağımı bilemiyorum ama uzatmadan yazmaya başlayacağım. Doğuştan idrar kaçağı ve bağırsaklarımda sorunlar mevcuttu. Doktorlar tetkikler yaparak sorunun nedenini bulmaya çalışıyorlardı. Ama bir gerçek vardı ki, zamanla benim kötüye gittiğim gerçeğiydi.
Anlatayım sizlere; idrar kaçağı sorununun bir türlü çözülememesi bir böbreğimin gitmesine sebep olmuştu. İkincisinin gidişinden ise habersizce yaşıyordum. Bir akşam, karnımın sağında böbreğin olduğu bölgede, birden bire ağrının başlamasıyla bir sağa bir sola kıvranıp durdum. Bunu gören annem ve babam panik ve endişe içerisinde ne olduğunu, neden o durumda olduğumu çözmeye çalışsalar da, kolay değildi, onlar için. Apar topar İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi’ne kaldırıldım. Ben ve babam böylelikle Doktor Erkin abi ile tanışmış olduk.
Doktor «Siz daha önce neredeydiniz? Neden oğlunuzu hemen getirmediniz? Biraz daha geç kalsaymışsınız; bu çocuk diğer böbreğini de kaybedecekti» dedi. Bir an önce diyalize bağlanması gerekiyor, bu konuda kararın nedir?» dediğinde babam “Siz nasıl uygun görürseniz “dedi. Zaten elinden başka bir şey gelmiyordu.
Erkin abi bu duruma el atarak ameliyat hazırlıklarına başlarken, bizde Büyük Çocuk bölümüne yatışımızı yaptırdık. Orada yatan hastaların periton diyalizine bağlandığını öğrendim. Kafamda oluşan bazı soruların cevabını onlardan alabilirim, düşüncesiyle onlarla kısa sürede tanışıp, arkadaş olmaya çalışıyordum.
Kafamdaki soruların bir an önce cevabını bulmak için sorularımı bir bir sormaya başlıyordum: «Diyaliz nedir? Ne işe yarıyor? Periton diyalizi nasıl yapılır? Ameliyat zor geçer mi? Siz bu duruma nasıl alıştınız? Ne zamandır giriyorsunuz, periton diyalizine veya hemodiyalize?»
Ben soruları sıralarken onlara, onlar için eğlence çıktığının farkında değildim. Çünkü; uzun süre yatmaları onları canından bezdirmişti. Bunun bir mecburiyet olduğunu bilmek gerekiyordu. Şakalarına maruz kalan bendim, ama hiç şikayetçi değildim. Bu da onlarla iyi bir arkadaş olabileceğimin işaretiydi. Yine de endişeli ve merak içerisinde beklemekteydim. Tabii ki, bende uzun süre hastanede yatınca onlara hak vermeye başlamıştım. İnsanda ister istemez bir sıkıntı ve bir an önce hastaneden çıkmak isteği oluşuyordu.
Gün geldi. Ameliyata girdim ve çıktım. Kendimde değildim ilk saatlerde. Bir kaç gün sonra periton diyalizi ile tanıştım. Heyecanlıydım, bana eğlenceli geliyordu, periton diyalizi.
Mert, Selda, İdris’e «Siz periton diyalizini yapmayı biliyor musunuz?» dediğimde «Evet» cevabını çok kolay almıştım. Aradan bir hafta geçti, aramıza Murat katıldı. Kendisi Bergama’dan gelmişti. Benim ilk gün yaşadığım endişe ve merak onda da vardı. Bunu onun gözlerinde görebiliyordum.
Sıra geldi, aynı şakaları ona yapmaya. Bazı şakalara izin vermediğim yerler oldu. Daha çok o heyecan ve stresi yaşasın istemiyordum.
Her şey güzel derken tuzsuz yemeği hesap etmediğimizi fark ettik ve bu bize zor geldi. Doktorların talimatı üzerine sağlığımız için buna mecburduk. Zamanla yemeklerimiz istemediğimiz gibi gelmeye başlayınca, bizde yemeklerimizi yememeye başlamıştık. Buna nasıl bir tepki veririz diye düşününce aklımıza bir fikir geldi ve uyguladık. Tepkimizi, sekreterin odasından lazım olmayan veya lazım olup ta, bilmediğimiz kağıtları alıp uçak yaparak sol taraftaki balkondan yemekhaneye atarak göstermiştik. Çok eğlenceliydi. Bir süre sonra tadı kaçmıştı ki, aklımıza asansör geldi. Asansörü ikinci kata çağırarak, sıfır tuşuna basıp geri yolluyorduk. Hemen yataklarımıza koşarak hiç bir şey olmamış gibi; birimiz kitap, birimiz atari, birimiz ise yapboz oynardık. İşe yaramıştı. Sorumlu hemşire ile yemekler konusunda uzlaşma sağladık.
Hastaneden teker teker taburcu olan arkadaşlarım vardı. Ben ve Murat kalmıştık. Aynı gün taburcu olacağımızı tahmin etmiştim. Eve gitme heyecanı başlamıştı. Beni hangi zorluklar bekliyordu acaba? Bu da bir soruydu benim için.
Celal Bulut
Yayın Tarihi: 13/01/2018