1- BİR MASALDIR BÖBREK HASTALIĞI !
Kimi kalp yetmezliği, kimi akciğer hastalığı, kimi kansızlık, kimi cilt hastalığı, kimi şeker hastalığı, kimi kemik ağrıları, kimi idrar yolu şikayetleri, kimi sebebi belirsiz kanama şikayetleri ile onlarca poliklinik ve hastaneler gezmiştir. En sonunda “böbrek hastalığın var” denildiğinde bazen yıllar geçmiştir.
Çoğu kez mavi folyo dosyalarda korumaya alınarak arşive alınmış yüzlerce kan, idrar, hormon tetkiki, BT, MR görüntüleme, ultrason, EKG, EMG, sintigrafi raporu ile koca bir tıbbi arşiv ile iç hastalıkları ya da şansı varsa nefroloji polikliniğine vardığında bir ferahlık hisseder hasta. Artık hastalığının adının konduğunu, çözüme yaklaştığının rahatlığı ve bin bir ümit ile işlerin artık yola girdiğini düşünerek, içinde bayram yeri şenliği içinde, kendini hasta sandalyesine, arşiv evrak dosyasını ve ilaç torbasını doktorun masasına bırakıverir.
Sebahat hanım, polikliniğe aç mı tok mu geldiğini, diyabetikse insülin yapıp yapmadığını, içmesi mutad ilaçlarını alıp almadığını unutmuştur. En nihayetinde doktorun karşısında söyleneni anlamak için, heyecanlı kalbinin vuruşunu susturmak geçer, içinden. Ancak bir yığın laboratuar testi, görüntüleme istek kağıtları, birkaç gönül alıcı söz sonrası, kuyruklarda buluverir kendini. Umut ve heyecanla sonuçları toparlayıp, tekrar doktor randevu gününü beklemeye başlar. Son zamanlarda test ya da görüntüleme sonuçlarını da vermediklerinden arşivi için çoğu kez tartışır görevliler ile, ne olur bir kopya verseler eline. Randevu gününü, çoğu testin evrakını arşivine ekleyemeden beklerken, tanıdığı herkes ile durumunu paylaşır, dosyaları karıştırır, okumaya anlamaya çalışırken üst kattaki ebe hanımdan, karşı sokaktaki eczacı kalfasından yardım alır.
Konu komşudan bol bol öykü dinler, böbrek hastalığına dair bir çeşit uzmanlaştığını düşünmeye başlar. Fatma teyzelerin Cibali tütünde çalışan oğlu Mahmut böbrek hastası olmuş da, Balat da Dr. Jack ile Dr. David bakmışlarmış, en sonunda aynaya konup teşhis edince, Çapa acilde katedral dedikleri bir şey takılmış, makineye bağlanmış, kurtulamamış, ölmüş. Mustafa amcanın eşi Satı teyze yine böyle doktor doktor gezmiş, en sonunda; Cerrahpaşalarda böbrek hastalığı demişler, karnından hortum konmuş da mikrop kapmış ölmüş. Ali amcaların gelini Erzurum’da iki ay yatmış, sonra yabancı memleketlerde dolaştırmışlar, en sonunda Cerrahpaşa’da makineye sokmuşlar, ölmüş. Hanutçu Hasan emminin kızı Hatçe böbrek hastalığı denince Cerrahpaşa’da babasından böbrek almış, üç gün sonra, böbrek atınca oracıkta ölmüş…
Günler haftaları, haftalar ayları kovalar, her doktor randevusu birkaç kalem ilaç artışı, kan idrar testleri, Ultrason derken, bacaklarında kuvvet günden güne azalır, takatsiz iki adımda bir yorulur haldedir. Artık sadece hastaneye gideceği günleri takip etmek için yaşadığını düşünmeye başlar, varlığının anlamını unutur. Yasaklar artmıştır, bol bol su içmek zorundadır, yemeklere hasretle bakar; fakat yediğinde pişmanlığı kat be kat hastalığa dönüşür. İlaçları içmeye zorlar kendini, özellikle böbrek resimli hapı nimet sayar, bulantısına rağmen, ikişer üçer içer, kusar yine içerdi. Bacakları kendisini hastaneye zor taşırken, günün birinde doktor Mehmet bey seni diyalizden koruyoruz dediğinde gücü yerine gelir gibi oldu, kafasında onca soru yerine bin bir teşekkür ve dua ile uçarcasına eşi Mevlüt beye rahmet okuyup evine döndü.
Yayın Tarihi:03/05/2016