AYŞE'NİN GÖZYAŞLARI
PARASIZ YATILI SINAVI
Adapazarı’nda 1983 yılının soğuk bir aralık akşamıydı. Kenar mahallelerden birinde, kömür sobasının ısıttığı bir gecekonduda, ev halkı yemek sonrası salonda toplanmıştı. Ahmet ve eşi Zübeyde kendi aralarında sessizce konuşuyorlardı. Ahmet sanayide torna ustası olarak çalışıyor, Zübeyde ise ev hanımıydı. Evin çocukları Ayşe 13, Murat 9, Emin 3 yaşındaydı. Ayşe masaya oturmuş, önündeki kalın kitaba bakıyordu. Kitap, öğretmeninin hediye ettiği “Parasız Yatılıya Hazırlık” kitabıydı. Ayşe çocuk denecek yaşta olmasına rağmen, bu kalın kitaptaki karmaşık konuları anlamaya çabalıyordu.
Yaklaşık 2 ay önce sınıf öğretmeni Aysel öğretmen Ahmet’i önemli bir konuda görüşmek üzere okula çağırmıştı. Ahmet merakla okula gitti ve öğretmenler odasında Aysel öğretmeni buldu. Kendini tanıttı. Aysel öğretmen konuşmaya başladı: “ Ayşe çok zeki ve terbiyeli bir çocuk. Onu yetiştiren ailesini tanımak ve bundan sonrası için önerilerimi size anlatmak istedim. Sevgi sınıfın en zeki ve çalışkan öğrencisidir. Ona imkan verilirse, ülke için faydalı şeyler yapacak, avukat, doktor belki de kaymakam olabilir. Bu kızın mutlaka liseye ve sonrasında üniversiteye gitmesi gerekiyor”.
Ahmet, Aysel öğretmeni dikkatle dinledi ve ağzından şu kelimeler döküldü: “Ben de kızımın yeteneğinin farkındayım. Ama ben sanayide tornacıda çalışan bir ustayım. Ayşe’nin 2 kardeşi daha var. Bende bu konuyu düşünüyorum. Kızımı liseye yollamak konusunda bile imkanlarım yok. Benim elimden bir şey gelmiyor”.
Aysel öğretmen “Eğer durumunuz yoksa, devletimiz böyle çocuklar için imkanlar sağlıyor. Devletimiz başarılı çocukları, parasız olarak okutuyor ve her türlü ihtiyacını karşılayıp meslek sahibi olmalarını sağlıyor” dedi. Ahmet’in birden gözleri ışıldadı. İçini bir ferahlık kapladı. Aysel öğretmen; “ Önümüzdeki hafta bunun için sınav başvuruları başlayacak. Kızınız bu sınavı kazanabilirse, size hiç yük olmadan hemşire olabilir. Eğer sonrasında üniversiteye gitmek isterse; hem hemşirelik yapıp, hem de üniversiteye de gidebilir”. Ahmet bunları duyunca gözleri doldu; “Böyle bir şey olursa, size minnettar oluruz” dedi.
Ahmet eve vardığında Zübeyde’ye öğretmenin anlattıklarını birer birer anlattı. İkisinin de içini bir heyecan kapladı. Biricik kızları belki onların içinde olduğu fakirlik ve cehalet çemberini kırabilecekti. Ayşe’ye babası “Mayıs ayında bir sınav olacak ve sınavda başarılı olursan, okuyup hemşire olabileceksin” dedi. Ayşe zaten küçüklüğünden beri hemşire olmak istediğini, hep söyler dururdu. Arkadaşlarıyla oyunlarında hemşirelik rolünü başkasına bırakmazdı. Ayşe bunu duyunca anne ve babasına sarıldı ve gözyaşlarına boğuldu.
Artık okuldaki diğer öğretmenler de Ayşe için seferber olmuştu. Öğretmenler boş derslerinde onu sınıfından alıyorlar Matematik, Türkçe, Fen Bilgisi gibi derslerin konularını tekrar ediyorlar ve testler çözüyorlardı.
Günler geçti ve sınav olup bitmişti. Sınavdaki sorular Ayşe’yi fazla zorlamamıştı. 1 ay sonra sınav sonuçları açıklandığında, evde bayram havası oluştu. Ayşe İstanbul’da Sağlık Koleji’nde parasız yatılı olarak okumaya hak kazanmıştı. Sonucu duyan annesi ağlıyor, benim küçük kızım okuyup hemşire olacak diyordu. Tüm komşular ve akrabalar onların evine geliyor, kızının başarısı için onları kutluyorlardı.
O zamanlar ailede hastanede çalışan bir hemşire veya personelin tanıdık olması, ailenin sağlık hizmetine ulaşması için zorunluydu. Ayrıca bir kız çocuğunun okuyarak bir meslek sahibi olması anne ve baba için gurur ve mutluluk kaynağıydı.
Artık Ahmet ile Zübeyde geleceğe umut ve güvenle bakıyorlardı. Çünkü artık onların da hastalıkta ve yaşlılıkta bir dayanakları olacaktı.
Yayın Tarihi:22/07/2017